Son dönemde, aile içi şiddet olayları toplumda büyük bir endişe kaynağı haline gelmişken, bir trajedi daha yaşandı. Eşi tarafından katledilen bir anneyi ve onun son sözlerini hatırlatmak adına, dikkatlice incelediğimiz bu olay, hem kadın cinayetleri konusunda yapılması gerekenleri sorgulatıyor hem de aile içindeki şiddet döngüsünün ne denli yıkıcı olabileceğini gözler önüne seriyor.
Olay, başarılı bir iş kadın olan Ayşe K. ve eşi Mehmet K. arasında gelişen tartışmalarla başladı. Uzun süredir devam eden bu tartışmalar, birçok kez çevreleri tarafından taşındı. Tanıkların ifadelerine göre, Ayşe K. sık sık "Sonum iyi olmayacak" ifadesini kullanıyordu. Aile içindeki huzursuzluk ve eşi tarafından karşılaştığı şiddet, kendisini sıkıntılı bir ruhsal duruma sokmuştu. Mahalle sakinleri, Ayşe'nin durumunu gözlemlediklerinde, onun sürekli kaygılı ve huzursuz olduğunu belirtmişlerdir.
Ayşe K.'nın bu korkutucu ifadesi, zamanında ilgili mercilere iletilmemişti. Kadının, yaşadığı evde sürekli bir tehdit altında olduğunu ve cinsel, fiziksel ya da duygusal şiddetle karşılaştığını fark eden komşuları, devreye girmemişlerdi. Bu durum, toplumsal duyarsızlığın ve kayıtsızlığın bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Korkunç olay sonrası sosyal medya ve yerel basında, "Kadın ve aile içi şiddet" başlıklı tartışmalar alevlendi.
Ayşe K.'nın katledilmesinin ardından, toplumda bu tür olaylara karşı bir farkındalık oluşmaya başladı. Kadın cinayetlerinin önlenmesi için kadın dernekleri, aktivist gruplar ve STK'lar, her bireyin üzerine düşen sorumlulukları hatırlatıyor. "Bunu durdurmalıyız" temalı kampanyalar, tüm Türkiye'de ses bulmuş durumda. Sosyal medyada bu olayla ilgili paylaşılan yüzlerce mesaj, toplumun bu kadar değerli bir hayatı kaybetmesini istemediğini gösteriyor.
Öte yandan, uzmanlar, aile içi şiddete maruz kalan bireylerin, durumlarını gizli tutmak yerine yardım talep etmelerine yönelik farkındalık çalışmalarının arttırılması gerektiğini vurguladı. Basında yer bulan haberler, sadece yaşanan olayları değil; aynı zamanda bu tür olayların nasıl önlenebileceğine dair önerileri de içermelidir. Medya, sorumlu bir biçimde bu konuları ele alarak, toplumsal duyarlılığı artırmanın bir parçası olmalıdır.
Sonuç olarak, Ayşe K.'nın trajik ölümü, aile içi şiddeti, ruh sağlığı sorunlarını ve toplumsal duyarsızlığı ele alan bir derinlemesine düşünme sürecinin kapısını aralıyor. Hiçbir kadın, "Sonum iyi olmayacak" korkusuyla yaşamak zorunda kalmamalı. Bu tür olayların yaşanmasını önlemek için toplumsal bir seferberlik şarttır. Her bireyin, bu konuda dair sorumluluk hissetmesi, yalnızca kurbanları değil, tüm toplumumuzu doğrudan etkileyecek bir durumdur.